Irem
New member
Merhaba forumdaşlar,
Sert bir iddiayla açıyorum: Türkiye’de “zoolog” var, ama zooloğun yaşayıp nefes alacağı ekosistem yok. Bireysel olarak nitelikli insanlar, iyi niyetli projeler, hatta zaman zaman parlak saha çalışmaları mevcut; ama disiplinin etrafında nefes alan bir iş piyasası, kurumsal koruma kültürü, veriye dayalı karar alma disiplini ve toplumla bağ kuran bir hikâye anlatısı eksik. “Zoolog Türkiye’de var mı?” sorusunu böylece ters yüz ediyorum: Varlar; fakat görünmez, parçalı ve çoğu kez başka unvanların gölgesinde kalmış durumdalar. Hadi bunu masaya yatıralım; hem erkeklerin stratejik/problem çözme eğilimli yaklaşımını, hem de kadınların empatik/insan odaklı perspektifini dengeleyerek tartışalım. (Not: Aşağıda cinsiyet temsilleri genelleme değil, alanda gözlenen eğilimlere dair bir çerçevedir.)
---
Sert Tez: “Zoolog var; ekosistemi yok”
Türkiye biyolojik çeşitlilik açısından bir hazine: endemik türler, göç rotaları, dağlar, sulak alanlar, bozkırlar… Peki bu zenginliği sistematik olarak okuyup yöneten bir “zooloji ekosistemi” var mı? Cevap çoğu zaman: Parçalı. Araştırma izinleri, koruma önceliklendirmesi, saha bütçeleri, veri şeffaflığı ve kurumlar arası koordinasyon noktalandığında tablo mozaiğe dönüşüyor: güzel parçalar, uyumsuz birleşim. Zoologların varlığı bu yüzden tartışmasız; ancak mesleğin etkisi, görünürlüğü ve sürekliliği kırılgan.
---
Erkeklerin Stratejik/Problem Çözme Odaklı Bakışı: “Sistemi kur, sonuç gelir”
Forumda daha stratejik konuşan erkek arkadaşların yaklaşımı genelde şöyle: “Kaynak, süreç, metrik.” Yani, veri standardı olmadan ulusal ölçekte popülasyon eğilimi izlenemez; izleme olmadan koruma önceliği belirlenemez; öncelik olmadan bütçe savunulamaz. Bu çizgi, çözümü bir yol haritasına döker:
1. Ulusal tür izleme protokolleri: Aynı metodoloji, kıyaslanabilir veri.
2. Açık veri/portal kültürü: Dosya kapılarının arkasına saklanan PDF’lerle değil, yaşayan veri tabanlarıyla çalışmak.
3. Lisans–saha–iş piyasası üçgeni: Üniversite müfredatı sahaya akmalı; saha çıktıları kamu politikasına; kamu politikası tekrar istihdama.
4. Proje yerine program: Bitmeyen, döngüsel bütçeler; üç yıllık hevesten ziyade on yıllık strateji.
Bu yaklaşımın gücü; net KPI’lar, takvimler, görev dağılımları, yani “disiplin”. Zayıf noktasıysa, laboratuvarın dışında yaşayan insanları—çobanın göç rotasını, balıkçının ekmek teknesini, köylünün yaban domuzuyla mücadelesini—bazen Excel satırına indirgeme riski.
---
Kadınların Empatik/İnsan Odaklı Bakışı: “İnsanı ikna etmeden doğayı koruyamazsın”
Kadın forumdaşların güçlü yönü ise saha hikâyesini duymak ve anlatmak: “Koruma yalnız başına türle değil, insanla başlar.” Köy kahvesindeki endişe, mera kullanımındaki gerilim, şehir planlamasının görünmez bedelleri… Bu bakış, veri kadar duyguyu ve güveni de politika girdisi sayar. Yani, bir yaban hayatı koridoru çiziyorsan, o çizginin bir hanenin mutfağına, bir çocuğun okul yoluna nasıl değdiğini hesaba katman gerekir.
Bu tutumun gücü; iletişim, meşruiyet, dayanıklılık. Zayıf tarafıysa, anlaşılmayı beklerken zaman kaybetme ve “hızlı kazanım” arayan karar vericileri ikna edememe riski.
---
Akademi–Saha–İş Piyasası Üçgeni: Neden Eşleşmiyor?
- Müfredat/Saha Kopukluğu: Öğrenci haritalamayı, GPS/iNaturalist kullanımını, örnekleme tasarımını, etik kurul süreçlerini ve veri yönetimini mezun olmadan önce kas hafızasına almalı. Oysa çoğu, mezuniyet sonrası “gerçek hayatta” öğreniyor.
- İşe Karşı Unvana Takılma: “Biyolog, veteriner, çevre mühendisi, orman mühendisi” pozisyonları arasında zoolog pratikte eriyor. Unvan savaşları yerine yetkinlik matrisi şart: kimin sahada, kimin veride, kimin iletişimde güçlü olduğunu iş tanımlarına yazalım.
- Proje Ekonomisi: Hibeyle parlayan kısa işler; bitince ekip dağılıyor, veri yatışıyor, öğrenilmiş dersler kurumsallaşmıyor. Program mantığına geçmeyince “zoolog var mı?” sorusu döngüsel biçimde geri geliyor.
---
Bürokrasi, İzinler ve Saha Gerçeği: Kağıt Üstündeki Doğa
Zooloji kağıtta değil arazide yapılır; ama arazinin kapısı çoğu kez izin, onay ve yazışma katmanlarıyla açılıyor. Saha sezonu kısa; kuş göçü beklemez, sürüngen üreme dönemi takvim tutmaz. Bir imza gecikmesi bazen bir yıl demek. Üstüne, güvenlik ve ulaşım maliyetleri, kırılgan bütçeleri eziyor. Çözüm?
- İzin süreçlerinin tek pencerede sadeleşmesi,
- Saha lojistiği için ortak havuzlar (arazi aracı, ekipman, kamp güvenliği),
- Yerelde paydaş haritası: muhtar, kooperatif, avcı dernekleri, okul idaresi, jandarma… Önceden tanış, sahada sürpriz yaşama.
---
Kamu Algısı ve Medya: “Sevimli türler” tuzağı
Pelikan, yunus, karaca haber olunca herkes “zoolog var” sanıyor; ama yarasa, sürüngen, kemirgen denince başlıklar soğuyor. Medya anlatısı “sevimli/tehlikeli” ikiliğine sıkışınca ekosistem bütünü kayboluyor. Zoolog, kamunun dilini dönüştürebilecek kişi olmalı:
- Hikâye kur: Tür–habitat–insan üçlemesini aynı karede anlat.
- Kriz iletişimini öğren: Isırık vakası, istilacı tür, zoonoz paniği… Bilgi kirliliği boşluk affetmez.
- Eğitim setleri: Öğretmene, muhtara, gazeteciye hazır, yalın, görsel materyaller.
---
Tartışmalı Noktalar: Sürtünme Nerede?
- Veri Sahipliği: “Ben topladım, benim” tavrı kurumsal körlük yaratıyor. Açık veri olmadan ülke resmi çıkmaz.
- Av–Koruma Gerilimi: Avcılığın tamamen yasaklanması mı, kota ve bilimsel izleme ile düzenlenmesi mi? Zoologlar burada bölünebiliyor.
- Şehirleşme/Altyapı: Yol, HES, maden projelerinde “telafi edici önlemler” kâğıt üstünde kalınca zoolojinin sesi “romantik” ilan ediliyor.
- Sokak Hayvanları/Yaban Etkileşimi: Bilimsel, ölçülebilir çerçeveye oturmayan duygusal patlamalar hem korumayı hem kamu güvenliğini aynı anda yaralıyor.
---
Denge: Strateji + Empati = Etki
Gerçek kuvvet, stratejik planlamayla empatik iletişimi bir araya getirmekte. Erkeklerin problem çözme refleksiyle kadınların insan–odaklı duyarlılığı birlikte çalıştığında şu tablo mümkün:
- Önceliklendirilmiş tür/habitat listesi (strateji) + yerel fayda anlatısı (empati)
- Açık veri göstergeleri (strateji) + saha hikâyeleri/yerel kahramanlar (empati)
- Sabit finansman programı (strateji) + gönüllü–paydaş ağı (empati)
---
Forum Ateşi İçin Provokatif Sorular
- “Zoolog var ama etkisi yok” tespiti sizce adil mi, yoksa bahane mi? Etkiyi ölçmek için hangi iki metrik yeter?
- Açık veriye geçilse ilk kaybedecek olan kim olur, ilk kazanacak olan kim?
- Avcılık yasakları mı, yoksa bilimsel kota ve sıkı denetim mi daha gerçekçi? Kim, hangi kanıtla konuşuyor?
- Sokak hayvanları/yaban etkileşiminde duyguyu nereye kadar, veriyi nereye kadar taşımalı?
- Üniversitelerde “zooloji pratiği” için zorunlu saha dönemi ve portfolyo olmalı mı? Mezuniyetin ön koşulu ne olsun?
- Ulusal bir “Tür İzleme Portalı” için üç olmazsa olmazınız nedir? (Benimki: standart protokol, ham veri erişimi, metodoloji şeffaflığı.)
- Medyada “sevimli tür” anlatısını kırmak için nasıl bir içerik kampanyası tasarlardınız? 30 günde ne ölçeriz?
- Kırsalda karşılaştığınız en sert önyargı neydi ve onu hangi cümleyle kırdınız?
---
Son Söz: Varlık değil, etki tartışması yapalım
“Zoolog Türkiye’de var mı?” sorusunu varlık yokluk ikiliğinden çıkarıp “etki” tartışmasına çevirelim. Etki; veriyle, programla, açık kapılarla ve güven veren bir dille gelir. Stratejinin soğukkanlılığıyla empatinin sıcaklığı birleşirse, bu memleketin yaban hayatını koruyacak gerçek ekosistemi kurarız. Şimdi top sizde forumdaşlar: Yukarıdaki sorulardan birini seçin, tez koyun, kanıt getirin; tartışmayı haritalandıralım. Çünkü mesele bir türün kaderi değil, birlikte yaşamanın kültürü.
Sert bir iddiayla açıyorum: Türkiye’de “zoolog” var, ama zooloğun yaşayıp nefes alacağı ekosistem yok. Bireysel olarak nitelikli insanlar, iyi niyetli projeler, hatta zaman zaman parlak saha çalışmaları mevcut; ama disiplinin etrafında nefes alan bir iş piyasası, kurumsal koruma kültürü, veriye dayalı karar alma disiplini ve toplumla bağ kuran bir hikâye anlatısı eksik. “Zoolog Türkiye’de var mı?” sorusunu böylece ters yüz ediyorum: Varlar; fakat görünmez, parçalı ve çoğu kez başka unvanların gölgesinde kalmış durumdalar. Hadi bunu masaya yatıralım; hem erkeklerin stratejik/problem çözme eğilimli yaklaşımını, hem de kadınların empatik/insan odaklı perspektifini dengeleyerek tartışalım. (Not: Aşağıda cinsiyet temsilleri genelleme değil, alanda gözlenen eğilimlere dair bir çerçevedir.)
---
Sert Tez: “Zoolog var; ekosistemi yok”
Türkiye biyolojik çeşitlilik açısından bir hazine: endemik türler, göç rotaları, dağlar, sulak alanlar, bozkırlar… Peki bu zenginliği sistematik olarak okuyup yöneten bir “zooloji ekosistemi” var mı? Cevap çoğu zaman: Parçalı. Araştırma izinleri, koruma önceliklendirmesi, saha bütçeleri, veri şeffaflığı ve kurumlar arası koordinasyon noktalandığında tablo mozaiğe dönüşüyor: güzel parçalar, uyumsuz birleşim. Zoologların varlığı bu yüzden tartışmasız; ancak mesleğin etkisi, görünürlüğü ve sürekliliği kırılgan.
---
Erkeklerin Stratejik/Problem Çözme Odaklı Bakışı: “Sistemi kur, sonuç gelir”
Forumda daha stratejik konuşan erkek arkadaşların yaklaşımı genelde şöyle: “Kaynak, süreç, metrik.” Yani, veri standardı olmadan ulusal ölçekte popülasyon eğilimi izlenemez; izleme olmadan koruma önceliği belirlenemez; öncelik olmadan bütçe savunulamaz. Bu çizgi, çözümü bir yol haritasına döker:
1. Ulusal tür izleme protokolleri: Aynı metodoloji, kıyaslanabilir veri.
2. Açık veri/portal kültürü: Dosya kapılarının arkasına saklanan PDF’lerle değil, yaşayan veri tabanlarıyla çalışmak.
3. Lisans–saha–iş piyasası üçgeni: Üniversite müfredatı sahaya akmalı; saha çıktıları kamu politikasına; kamu politikası tekrar istihdama.
4. Proje yerine program: Bitmeyen, döngüsel bütçeler; üç yıllık hevesten ziyade on yıllık strateji.
Bu yaklaşımın gücü; net KPI’lar, takvimler, görev dağılımları, yani “disiplin”. Zayıf noktasıysa, laboratuvarın dışında yaşayan insanları—çobanın göç rotasını, balıkçının ekmek teknesini, köylünün yaban domuzuyla mücadelesini—bazen Excel satırına indirgeme riski.
---
Kadınların Empatik/İnsan Odaklı Bakışı: “İnsanı ikna etmeden doğayı koruyamazsın”
Kadın forumdaşların güçlü yönü ise saha hikâyesini duymak ve anlatmak: “Koruma yalnız başına türle değil, insanla başlar.” Köy kahvesindeki endişe, mera kullanımındaki gerilim, şehir planlamasının görünmez bedelleri… Bu bakış, veri kadar duyguyu ve güveni de politika girdisi sayar. Yani, bir yaban hayatı koridoru çiziyorsan, o çizginin bir hanenin mutfağına, bir çocuğun okul yoluna nasıl değdiğini hesaba katman gerekir.
Bu tutumun gücü; iletişim, meşruiyet, dayanıklılık. Zayıf tarafıysa, anlaşılmayı beklerken zaman kaybetme ve “hızlı kazanım” arayan karar vericileri ikna edememe riski.
---
Akademi–Saha–İş Piyasası Üçgeni: Neden Eşleşmiyor?
- Müfredat/Saha Kopukluğu: Öğrenci haritalamayı, GPS/iNaturalist kullanımını, örnekleme tasarımını, etik kurul süreçlerini ve veri yönetimini mezun olmadan önce kas hafızasına almalı. Oysa çoğu, mezuniyet sonrası “gerçek hayatta” öğreniyor.
- İşe Karşı Unvana Takılma: “Biyolog, veteriner, çevre mühendisi, orman mühendisi” pozisyonları arasında zoolog pratikte eriyor. Unvan savaşları yerine yetkinlik matrisi şart: kimin sahada, kimin veride, kimin iletişimde güçlü olduğunu iş tanımlarına yazalım.
- Proje Ekonomisi: Hibeyle parlayan kısa işler; bitince ekip dağılıyor, veri yatışıyor, öğrenilmiş dersler kurumsallaşmıyor. Program mantığına geçmeyince “zoolog var mı?” sorusu döngüsel biçimde geri geliyor.
---
Bürokrasi, İzinler ve Saha Gerçeği: Kağıt Üstündeki Doğa
Zooloji kağıtta değil arazide yapılır; ama arazinin kapısı çoğu kez izin, onay ve yazışma katmanlarıyla açılıyor. Saha sezonu kısa; kuş göçü beklemez, sürüngen üreme dönemi takvim tutmaz. Bir imza gecikmesi bazen bir yıl demek. Üstüne, güvenlik ve ulaşım maliyetleri, kırılgan bütçeleri eziyor. Çözüm?
- İzin süreçlerinin tek pencerede sadeleşmesi,
- Saha lojistiği için ortak havuzlar (arazi aracı, ekipman, kamp güvenliği),
- Yerelde paydaş haritası: muhtar, kooperatif, avcı dernekleri, okul idaresi, jandarma… Önceden tanış, sahada sürpriz yaşama.
---
Kamu Algısı ve Medya: “Sevimli türler” tuzağı
Pelikan, yunus, karaca haber olunca herkes “zoolog var” sanıyor; ama yarasa, sürüngen, kemirgen denince başlıklar soğuyor. Medya anlatısı “sevimli/tehlikeli” ikiliğine sıkışınca ekosistem bütünü kayboluyor. Zoolog, kamunun dilini dönüştürebilecek kişi olmalı:
- Hikâye kur: Tür–habitat–insan üçlemesini aynı karede anlat.
- Kriz iletişimini öğren: Isırık vakası, istilacı tür, zoonoz paniği… Bilgi kirliliği boşluk affetmez.
- Eğitim setleri: Öğretmene, muhtara, gazeteciye hazır, yalın, görsel materyaller.
---
Tartışmalı Noktalar: Sürtünme Nerede?
- Veri Sahipliği: “Ben topladım, benim” tavrı kurumsal körlük yaratıyor. Açık veri olmadan ülke resmi çıkmaz.
- Av–Koruma Gerilimi: Avcılığın tamamen yasaklanması mı, kota ve bilimsel izleme ile düzenlenmesi mi? Zoologlar burada bölünebiliyor.
- Şehirleşme/Altyapı: Yol, HES, maden projelerinde “telafi edici önlemler” kâğıt üstünde kalınca zoolojinin sesi “romantik” ilan ediliyor.
- Sokak Hayvanları/Yaban Etkileşimi: Bilimsel, ölçülebilir çerçeveye oturmayan duygusal patlamalar hem korumayı hem kamu güvenliğini aynı anda yaralıyor.
---
Denge: Strateji + Empati = Etki
Gerçek kuvvet, stratejik planlamayla empatik iletişimi bir araya getirmekte. Erkeklerin problem çözme refleksiyle kadınların insan–odaklı duyarlılığı birlikte çalıştığında şu tablo mümkün:
- Önceliklendirilmiş tür/habitat listesi (strateji) + yerel fayda anlatısı (empati)
- Açık veri göstergeleri (strateji) + saha hikâyeleri/yerel kahramanlar (empati)
- Sabit finansman programı (strateji) + gönüllü–paydaş ağı (empati)
---
Forum Ateşi İçin Provokatif Sorular
- “Zoolog var ama etkisi yok” tespiti sizce adil mi, yoksa bahane mi? Etkiyi ölçmek için hangi iki metrik yeter?
- Açık veriye geçilse ilk kaybedecek olan kim olur, ilk kazanacak olan kim?
- Avcılık yasakları mı, yoksa bilimsel kota ve sıkı denetim mi daha gerçekçi? Kim, hangi kanıtla konuşuyor?
- Sokak hayvanları/yaban etkileşiminde duyguyu nereye kadar, veriyi nereye kadar taşımalı?
- Üniversitelerde “zooloji pratiği” için zorunlu saha dönemi ve portfolyo olmalı mı? Mezuniyetin ön koşulu ne olsun?
- Ulusal bir “Tür İzleme Portalı” için üç olmazsa olmazınız nedir? (Benimki: standart protokol, ham veri erişimi, metodoloji şeffaflığı.)
- Medyada “sevimli tür” anlatısını kırmak için nasıl bir içerik kampanyası tasarlardınız? 30 günde ne ölçeriz?
- Kırsalda karşılaştığınız en sert önyargı neydi ve onu hangi cümleyle kırdınız?
---
Son Söz: Varlık değil, etki tartışması yapalım
“Zoolog Türkiye’de var mı?” sorusunu varlık yokluk ikiliğinden çıkarıp “etki” tartışmasına çevirelim. Etki; veriyle, programla, açık kapılarla ve güven veren bir dille gelir. Stratejinin soğukkanlılığıyla empatinin sıcaklığı birleşirse, bu memleketin yaban hayatını koruyacak gerçek ekosistemi kurarız. Şimdi top sizde forumdaşlar: Yukarıdaki sorulardan birini seçin, tez koyun, kanıt getirin; tartışmayı haritalandıralım. Çünkü mesele bir türün kaderi değil, birlikte yaşamanın kültürü.