Nitel gözlem ve nicel gözlem nedir ?

Murat

New member
[color=]Bir Gözlem Hikâyesi: Renklerin Köyü ve İki Bilim İnsanının Yolculuğu[/color]

Geçen hafta forumda gözlem yöntemleriyle ilgili bir tartışma açılmıştı. Konu beni epey düşündürdü. Çünkü gözlem dediğimiz şey, sadece “bakmak” değil; anlamak, hissetmek ve bazen verilerin ardındaki hikâyeyi sezebilmektir. Bugün sizlerle, nitel ve nicel gözlemi birbirinden çok farklı ama birbirini tamamlayan iki karakterin öyküsüyle anlatmak istiyorum. Bu hikâye, hem bilimin hem de insan doğasının renklerini taşıyor.

[color=]1. Bölüm: Renklerin Köyü ve İki Yolcu[/color]

Bir zamanlar, “Renklerin Köyü” adında bir yer vardı. Bu köyde her ev farklı bir renkle boyanmıştı. Kimisi güneş sarısı, kimisi deniz mavisi, kimisi de sabah sisi gibi solgundu. Ancak son aylarda köy halkı, evlerin renklerinin solduğundan şikâyetçiydi.

Köy meclisi bu duruma bir çözüm bulmak için iki bilim insanını çağırdı: biri Efe, diğeri Elif.

Efe, düzeni, ölçmeyi ve sonuç çıkarmayı seven bir adamdı. Plan yapmadan hareket etmezdi. Her şeyin bir sebebi ve sonucu olduğuna inanırdı.

Elif ise doğayı sezgisel bir dille okuyan, insanları anlamaya çalışan, duyguların ve ilişkilerin etkisine inanan bir araştırmacıydı. Onun için sayılar değil, insanların hissettikleri önemliydi.

İkisi de aynı görevi aldı: “Renklerin neden solduğunu bulmak.”

Ama yöntemleri birbirinden tamamen farklıydı.

[color=]2. Bölüm: Efe’nin Nicel Dünyası[/color]

Efe sabahın erken saatlerinde köy meydanında çadırını kurdu. Yanında ölçüm cihazları, renk yoğunluğu sensörleri, sıcaklık ve nem ölçerler vardı.

Her evin duvarından örnekler aldı, renk pigmentlerinin doygunluk oranlarını inceledi. Sayısal verileri defterine not etti:

- “Ev No: 4 — Renk yoğunluğu: %63.”

- “Ev No: 9 — Nem oranı: %78.”

- “Ev No: 12 — Işık yansıma oranı: %0,42.”

Efe’nin gözlemi niceldi; yani ölçülebilir, sayılabilir, karşılaştırılabilir verilerle ilgileniyordu. Onun için gözlem, sayısal kesinlik demekti.

Bir akşam Elif yanına geldiğinde Efe hâlâ ölçüm cihazlarıyla uğraşıyordu.

“Elif,” dedi, “renklerin solma oranı yüksek. Ortalama nem %70’in üzerinde. Bu, pigment çözülmesini hızlandırıyor.”

Elif gülümsedi: “Belki de renkleri sadece nem değil, insanların ruh hâli de solduruyordur.”

Efe başını kaldırmadan, “Renklerin duygularla ilgisi yoktur, fizik yasalarıyla vardır,” dedi.

Ama Elif’in gözleri, köyün sessiz sokaklarında bir şeylerin eksik olduğunu görmüştü.

[color=]3. Bölüm: Elif’in Nitel Dünyası[/color]

Elif ertesi sabah defterini alıp köy halkının kapılarını çalmaya başladı. Ölçüm cihazı yoktu ama yanında kocaman bir merak vardı.

Her evde aynı soruyu sordu:

“Son zamanlarda bu evde neler değişti?”

Yaşlı bir kadın şöyle dedi: “Oğlum şehre taşındı, ev çok sessiz artık.”

Genç bir anne ise şöyle cevap verdi: “Çocuklar eskisi kadar bahçede oynamıyor. Ev gölgede kaldı sanki.”

Bir başka köylü, “Biz artık evleri boyamaya heves etmiyoruz, çünkü kimse birbirini ziyaret etmiyor,” dedi.

Elif’in gözlemleri niteldi; sayı değil, anlam taşıyordu. O, insanların sözlerinden, yüz ifadelerinden, sessizliklerinden veri topluyordu.

Defterine şunu yazdı: “Köydeki renkler, yalnızlığın tonuna dönmüş.”

Akşam olduğunda Efe’nin verileriyle Elif’in notları aynı masada buluştu.

Efe’nin grafikleri netti, Elif’in satırları duygusal.

Efe renklerin fiziksel olarak solduğunu, Elif ise köyün ruhunun solduğunu söylüyordu.

[color=]4. Bölüm: Bilim ve İnsan Arasında Köprü[/color]

Efe önce Elif’in defterine bakıp gülümsedi.

“Elif, bunlar çok güzel ama bilimsel değil. ‘Ruhun solması’ diye bir ölçü birimi yok.”

Elif ise onun tablosuna baktı: “Belki de senin sayılarında eksik olan şey, insanların hissettikleridir.”

Bu tartışma iki gün sürdü. Sonunda köy meclisi her ikisini de dinlemeye karar verdi.

Efe çıktı ve verilerini sundu: sıcaklık değişimleri, nem oranları, güneşlenme süresi.

Elif ise köy halkının sözlerinden derlediği bir tabloyu gösterdi:

“Renklerin solduğu evlerde, son aylarda en az bir kayıp yaşanmış: ya bir aile bireyi gitmiş ya da bir komşuluk ilişkisi kopmuş.”

Köylüler sessizce başlarını salladılar.

Efe o anda anladı ki, sadece veriler değil, insanların deneyimleri de bilimsel bir anlam taşıyabilirdi.

Elif de fark etti ki, duyguların ardında da sayılarla izlenebilecek bir düzen vardı.

[color=]5. Bölüm: İki Gözlemin Buluşması[/color]

Bir hafta sonra Efe ve Elif birlikte yeni bir plan hazırladı.

Efe köydeki nem oranını azaltmak için güneş panelleriyle çalışan havalandırma sistemleri kurdu.

Elif ise “Renk Günleri” adını verdiği bir etkinlik başlattı. Her pazar günü köylüler bir araya gelip evlerini birlikte boyamaya başladılar.

İlk başta sadece beş ev boyandı. Ama bir ay sonra, köy yeniden ışıl ışıl olmuştu.

Efe renk yoğunluklarının %15 arttığını ölçtü.

Elif ise gülümseyerek defterine şunu yazdı:

“Renklerin dönüşü, yalnızlığın azalış oranına eşit.”

Bu cümleyi duyan Efe sessizce gülümsedi. Artık onun için de “ölçülebilir” olan şey yalnız sayılar değil, insanların yeniden kurduğu bağlardı.

[color=]6. Bölüm: Forumda Tartışma Başlatmak İçin[/color]

Bu hikâyeyi yazmamın nedeni, nitel ve nicel gözlemin aslında birbirini tamamlayan iki bakış açısı olduğunu göstermek.

Efe’nin stratejik, planlı, çözüm odaklı tavrı olmasa, köyün teknik sorunları çözülmezdi.

Elif’in empatik, ilişkisel, insana dokunan yaklaşımı olmasa, köyün kalbi yeniden renklenmezdi.

Belki de gerçek gözlem, iki dünyanın ortasında bir yerde — verilerle duyguların kesiştiği çizgide — başlar.

Peki sizce?

- Bir olguyu anlamak için hangisi daha önemlidir: ölçmek mi, hissetmek mi?

- Bilimde insan faktörünü hesaba katmak sizce “öznel” mi, yoksa “tamamlayıcı” mı?

- Gözlem dediğimiz şey, sadece dış dünyayı görmek midir, yoksa iç dünyayı da dinlemek midir?

Belki de hepimiz, biraz Efe, biraz Elif’iz.

Kimimiz rakamların, kimimiz hikâyelerin peşinde. Ama nihayetinde hepimiz aynı şeyi arıyoruz: anlamı.
 
Üst