Çayda Çıra oyunu ile tanınan ilimiz nedir ?

Mert

New member
Çayda Çıra: Bir Işığın Hikâyesi, Elazığ’ın Kalbinden Doğan Efsane

Selam dostlar,

Bu akşam sizlerle sadece bir bilgi paylaşmak değil, aynı zamanda bir hikâye anlatmak istiyorum. Hani bazen bir kültür öğesi sadece bir oyun değildir; içinde bir halkın duygusunu, geçmişini, aşkını taşır ya… İşte öyle bir hikâye bu: Çayda Çıra.

Çoğunuz duymuştur elbet, “Çayda Çıra oyunu ile tanınan ilimiz hangisidir?” diye sorulduğunda akla hemen gelir o isim: Elazığ.

Ama ben bu kez, cevabı hemen vermek yerine sizi o şehrin kalbine, Fırat’ın sularına, geceye ışık saçan bir aşkın hikâyesine götürmek istiyorum.

---

1. Elazığ’da Bir Akşam: Işığın Doğduğu Yer

Yıl 1800’lerin sonları…

Elazığ’ın Harput semtinde gün batmak üzereydi. Tepelerden esen rüzgâr dut ağaçlarının yapraklarını hışırdatıyor, uzaktan gelen zurna sesi şehrin taş sokaklarında yankılanıyordu.

İşte o akşam, kader iki insanı bir araya getirdi: Ali ve Zehra.

Ali, şehrin saygı duyulan gençlerinden biriydi. Akıllı, stratejik düşünen, çözüm odaklı bir delikanlıydı. Harput’ta su kanalları inşa edilmesi, tarlaların sulanması gibi konularda her zaman ön plandaydı.

Zehra ise narin, duygulu, empati dolu bir genç kadındı. Mahallede herkes onun yüzündeki sıcak gülümsemeyi bilirdi. İnsanların dertlerini dinler, kimi zaman bir sözle, kimi zaman bir bakışla yürekleri onarırdı.

Ali’nin kalbi, Zehra’yı ilk gördüğü gün titremişti. Ama o dönemde aşk, kolay dile getirilen bir şey değildi. Hele Harput gibi geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir yerde…

Bir gece, Ali kararını verdi: Zehra’ya aşkını anlatacaktı. Ama nasıl?

---

2. Çözüm Odaklı Bir Aşık: Ali’nin Planı

Ali’nin zihni bir mühendis gibi çalışırdı. Her şeyin bir yöntemi, bir stratejisi olmalıydı.

“Zehra’yı ürkütmeden, onu incitmeden hislerimi anlatmalıyım,” dedi kendi kendine.

O zamanlarda, Harput kadınları akşamları çay kenarında toplanır, ellerinde küçük yağ kandilleriyle suyun üstünde ışıklar yüzdürürlerdi. Bu gelenek, hem bereket dileği hem de gecenin güzelliğini kutlamak için yapılırdı.

Ali düşündü: “Işığın yolu suyla birleşirse, kalpler de birleşir.”

Ertesi akşam, Zehra ve arkadaşlarının çay kenarına gideceğini öğrendi. Karanlık çökerken, suyun üstünde yüzen onlarca küçük ışık arasında bir tanesi farklı olacaktı: Ali’nin kandili. Üzerine küçük bir not bağladı:

> “Eğer bu ışık kalbine ulaşırsa, bil ki ben oradayım — seni bekliyorum.”

---

3. Empatik Bir Kalp: Zehra’nın Tereddüdü

Zehra o gece ellerinde kandillerle çaya indiğinde, yüreği bir tuhaf çarpıyordu.

Suyun üzerinde titrek ışıklar dans ediyor, gecenin sessizliğini cırcır böceklerinin sesi bölüyordu. Birden bir kandil dikkatini çekti. Diğerlerinden farklıydı; küçük bir kâğıt bağlıydı.

Eğilip aldı. Okuduğunda yüzüne bir tebessüm yayıldı. Ali’nin el yazısını tanımıştı.

Ama Zehra’nın kalbi kadar aklı da konuştu o an. “Ya bu gelenek bozulursa? Ya insanlar yanlış anlarsa?”

Toplumun baskısı, dedikodular, kuralcı bakışlar… Kadın olmak o dönemde sadece hissetmekle değil, hislerini gizlemekle de sınavdı.

Yine de Zehra ışığa baktı ve fısıldadı: “Işık suyu bulduysa, gönül de yolunu bulur.”

---

4. Çayda Çıra’nın Doğuşu

Ertesi gün köyde söylentiler dolaşmaya başladı. “Dün gece çayda ışıklar dans etmiş, biri diğerinden farklıymış.”

Ama kimse gerçeği tam olarak bilmiyordu.

Ali ve Zehra’nın hikâyesi dilden dile yayıldı. Zamanla, o gece yaşanan olay bir geleneğe dönüştü: Çayda Çıra Oyunu.

Artık genç kadınlar ellerinde kandillerle, erkekler ise davul-zurna eşliğinde bu hikâyeyi sahnede canlandırıyordu.

Bir aşkın sembolü, bir toplumun kültürü haline geldi.

Oyun, sadece bir dans değil; ışığın sevdayla buluştuğu anın temsiliydi.

Bugün Elazığ’ın adını duyduğumuzda, sadece bir şehir değil, o şehrin insanlarının duygularını, sabrını, sevgisini de hatırlarız.

---

5. Erkek ve Kadın Yaklaşımlarının Dansı

Ali’nin planı akıl doluydu; stratejik, mantıklı, dikkatli.

Zehra’nın tepkisi ise yürekten; sezgisel, duygusal, empatik.

İşte bu yüzden Çayda Çıra, yalnızca bir halk oyunu değil, aynı zamanda erkek aklının ve kadın kalbinin ortak dansıdır.

Erkek figürleri oyunda dengeli adımlarla ilerler; güven verir, yön çizer.

Kadın figürleri ise ellerindeki çıralarla geceyi aydınlatır; duyguların rehberliğini yapar.

Birinin adımı olmasa diğeri tamamlanmaz.

İşte Elazığlıların bu oyunu, insan ilişkilerinin özünü böylesine zarif bir şekilde anlatır.

---

6. Bugüne Yansıyan Işık

Bugün Elazığ sokaklarında gezerken, akşam saatlerinde bir düğüne denk gelirseniz, mutlaka Çayda Çıra çalınır. Kadınlar ellerinde mumlarla suyun ritmine uyar, erkekler ise zurna eşliğinde adımlarını sağlam basar.

Bir anda geçmiş bugüne karışır.

O ışıklar sadece sahnede değil, insanların gözlerinde de parlar.

Kimi izlerken çocukluğunu hatırlar, kimi ilk aşkını.

Kimi “birlikte ışık olmanın” anlamını yeniden keşfeder.

---

7. Forumdaşlara Söz: Sizin Işığınız Ne Anlatıyor?

Dostlar, bu hikâyeyi anlatırken fark ettim ki, hepimizin içinde bir Çayda Çıra var.

Kimi kalbinde taşıyor, kimi anılarında, kimi de sevdiklerinin gözlerinde.

Ama her birimizin ışığı bir hikâye anlatıyor.

Siz hiç Elazığ’a gittiniz mi?

Ya da hayatınızda sizin “ışığınız” olan bir anınız var mı?

Bir bakış, bir söz, bir hareket… sizi bir başkasına bağlayan o küçük an?

Forumda paylaşın isterim.

Çünkü belki de hepimiz, kendi içimizde bir “Çayda Çıra”yı hâlâ yakıyoruz —

Ve o ışık, paylaştıkça sönmüyor, çoğalıyor.
 
Üst