Abdülhamit Kıbrıs'I Kaç Altına Sattı ?

Sena

New member
Abdülhamit Kıbrıs'ı Kaç Altına Sattı? Gerçekler, Tartışmalar ve Eleştiriler

Merhaba forumdaşlar,

Bugün, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden, belki de tarihimizin en çok tartışılan konularından birini ele alacağım: Abdülhamit'in Kıbrıs’ı “satışı”. Pek çok farklı bakış açısıyla ele alınan bu konu, hem stratejik bir hamle olarak hem de Türk milletinin tarihindeki önemli bir hata olarak görülebilir. Ancak bana kalırsa, geriye dönüp baktığımızda, Kıbrıs'ın Abdülhamit döneminde İngiltere'ye verilmesi, sadece diplomatik bir anlaşma değil, aynı zamanda bir devletin içsel çelişkileriyle yüzleşme anıydı.

Kıbrıs'ın İngiltere'ye verilmesinin, yüzeydeki görünümüyle, halk arasında Abdülhamit'in bir ihanet olarak görülmesi anlaşılabilir. Fakat bu olayın arkasında yatıp, konuyu derinlemesine analiz etmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü gerçekler, çoğu zaman bildiğimizden farklı olabilir. Bu yazıda, hem erkeklerin stratejik bakış açısıyla hem de kadınların empatik yaklaşımlarıyla konuyu tartışmaya açmak istiyorum. Gelin, bu karmaşık tarihin perde arkasına bakalım ve Kıbrıs’ın satılması meselesini sadece bir yanlışlık olarak değil, çok daha derin bir sorunun işareti olarak inceleyelim.

Kıbrıs’ın İngiltere'ye "Satılması": Stratejik ve Diplomatik Bir Hamle mi?

Abdülhamit’in Kıbrıs'ı İngiltere'ye “satışı”, çoğu zaman ihanete benzetilir, ama ne kadar doğru? 1878 yılında, Berlin Kongresi sırasında, Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıf bir konumda olduğu bir dönemde, İngiltere ile yapılan anlaşma aslında bir tür "de facto" kiralama anlaşmasıydı. Yani Kıbrıs, sadece toprak olarak değil, İngiltere'nin bölgede stratejik çıkarlarını koruma amacıyla yönetilmesi için Osmanlı'ya bırakılmış bir yerdi. Abdülhamit’in bu anlaşmayı yaparken, Osmanlı'nın iç ve dış tehditleri karşısında ne kadar çaresiz olduğunu anlamak zor değil. Zayıf bir imparatorluk, güçlü bir Avrupa devletine karşı, kısıtlı seçeneklere sahipti. Abdülhamit'in İngiltere ile yaptığı bu anlaşma, aslında Osmanlı'nın varlığını sürdürme adına aldığı zor bir karardı.

Erkeklerin stratejik bakış açısından bakıldığında, Kıbrıs’ı İngiltere'ye verme kararı, Osmanlı İmparatorluğu'nun hayatta kalabilmesi için pragmatik bir adım olarak değerlendirilebilir. Abdülhamit’in dış politikada gösterdiği beceri, kısa vadede Osmanlı'nın bekasını korumuş olabilir. Ama bu durum, aynı zamanda devletin içindeki çöküşün bir yansımasıydı. Bu kadar stratejik bir karar alınabiliyorsa, o zaman içerideki siyasi yapı ne durumda? Bir imparatorluk, böylesine büyük bir toprak kaybını nasıl kabul edebilir?

Kıbrıs’ın Satılması: Toplumsal ve İnsan Odaklı Yansıması

Şimdi ise, kadınların bakış açısını göz önünde bulundurmak gerek. Kadınlar, tarihsel olaylara bazen daha empatik ve insan odaklı bakabilirler. Kıbrıs’ın satılması meselesi, sadece bir siyasi anlaşma değil, halkların yaşamlarını, ailelerini ve sosyal yapıları da derinden etkilemiştir. Bu anlaşma, sadece Osmanlı İmparatorluğu’nu değil, Kıbrıs’taki halkları da uzun vadede etkileyen bir karar olmuştur. Kıbrıs’taki Türkler ve Rumlar, Abdülhamit’in bu anlaşmayı imzalamasının ardından çok daha fazla yabancı egemenliği altına girmiştir.

Bu durumda, toplumlar ne kadar zarar görmüştür? Kıbrıs’ta yaşayan insanlar, sadece bir imparatorluğun içindeki devlet adamlarının stratejik hesaplaşmalarının kurbanı mı olmuştur? Kıbrıs’ta halk, Osmanlı'nın bu kararının arkasında durmak zorunda kalmış ve çok uzun yıllar süren bir belirsizlikle yaşamışlardır. Kadınların ve çocukların, bu süreçte nasıl etkilendiği üzerine ne kadar düşünülmüştür? Toplumsal yapının bu şekilde zedelenmesi, sadece diplomatik bir hata mıydı, yoksa daha geniş bir tarihsel kaderin parçası mı?

Kıbrıs'ın Satılması: Zayıf Yönler ve Tartışmalı Noktalar

Kıbrıs'ın satılmasını ele alırken, bu olayın sadece stratejik bir adım olup olmadığını sorgulamak gerek. Abdülhamit'in aldığı bu karar, hem içerden hem de dışarıdan eleştirileri üzerine çekmiştir. Gerçekten de Osmanlı İmparatorluğu’nun o dönemki askeri ve siyasi gücüyle, İngiltere'nin Kıbrıs'ı sadece kiralama teklifini kabul etmek, bir ihanet gibi görünebilir. Ancak sorulması gereken asıl soru şu: Abdülhamit, bu anlaşmayı yaparken başka hangi diplomatik yolları denemiştir? Osmanlı İmparatorluğu'nun bu kadar zayıf bir durumda olması, sadece dış tehditlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa içindeki siyasi çalkantılar da bu kararı almak zorunda bırakmış mıydı?

İçki içmenin yasak olduğu, halkın fakirleştiği, ve devletin askeri gücünün hızla azaldığı bir dönemde, Abdülhamit’in aldığı karar, bir anlamda Osmanlı'nın çözülüşünü hızlandıran bir adımdı. Ancak, bazıları için bu anlaşma, Osmanlı'nın uzun vadeli stratejisini düşünüldüğünde zorunlu bir hamle olarak görülebilir. Ancak sonuçta, halkın yararına olan bir durum muydu, yoksa elitlerin çıkarları uğruna yapılan bir fedakarlık mıydı?

Tartışmaya Açık Sorular: Kıbrıs'ın Satılması ve Gelecek Üzerine Düşünceler

Peki, şimdi bu olay hakkında ne düşünüyorsunuz? Kıbrıs’ın İngiltere’ye “satılması” gerçekten Osmanlı’nın en büyük hatası mıydı? Yoksa Abdülhamit’in izlediği dış politika, onun zamanındaki koşullarda kaçınılmaz bir zorunluluk muydu? İşte bu konuda kafamda birkaç provokatif soru var:

1. Eğer Abdülhamit, Kıbrıs’ı vermeseydi, Osmanlı’nın durumu daha mı iyi olurdu, yoksa başka bir felaket mi yaşanırdı? Osmanlı, bu kaybı engellemiş olsa, başka hangi topraklarını kaybetmiş olabilirdi?

2. Kıbrıs’ın satılması, halkın çıkarlarına ne kadar zarar vermiştir? Abdülhamit’in kararından sonra Kıbrıs’ta yaşayan halklar ne gibi zorluklarla karşılaşmışlardır?

3. Abdülhamit’in içki yasağı, halkın yoksullaşması ve devletin çöküşü gibi iç sorunlarla nasıl bir bağlantısı vardı? Gerçekten, dış politikada yaptığı hamleler sadece bir sonuç muydu, yoksa iç politikanın da bir yansıması mıydı?

4. Kadınların ve çocukların yaşadığı acıların göz ardı edilmesi, sadece stratejik bir hataya mı işaret eder, yoksa toplumsal eşitsizliklerin bir simgesi mi?

Sonuç: Gerçekten Bir Satış mı?

Kıbrıs’ın Abdülhamit döneminde İngiltere’ye verilmesi, yüzeyde bir ihanet gibi gözükse de derinlemesine incelendiğinde, bir devletin hayatta kalma mücadelesinin sonucu olarak görülebilir. Fakat, bu olay sadece stratejik bir karar değil, aynı zamanda Osmanlı'nın içindeki derin çöküşün de bir simgesidir. Tartışmalara açık olan bu konu, günümüzde hâlâ bizleri düşündürmeye devam ediyor. Kıbrıs’ı “satmak” gerçekten doğru bir karar mıydı, yoksa daha farklı yollar denenebilir miydi? Forumda bu sorulara hep birlikte yanıt arayalım.
 
Üst